Sevgili kardeşlerim,
yeğenlerim ve
dostlarım,
Bu hafta Şalom gazetesi “2016
Rio’da Arap sporcular İsrailli rakiplerini üç defa utandırdı”
şeklinde bir başlık attı. Bunu okuyan Yahudiler çok büyük tepki
gösterdiler.
Bu başlık hangi haberler üzerine yapıldı,
önce ona bir göz atalım.
Birinci olayda İsrail ve Mısırlı
judocular karşı karşıya geldiler. Maçı İsrailli kazandı ve rakibine dostane bir
şekilde elini uzattı. Fakat Mısırlı, İsraillinin elini havada bırakarak sporculuk
ruhuna aykırı bir şekilde minderi terk etti… Mısırlı yetkililer tepkilerini, sporcularını
derhal Mısır’a geri göndermekle gösterdiler.
İkinci olayda, olimpiyat komitesi
Lübnanlı sporcularla İsrailli sporculara birlikte bir otobüs tahsis etti.
Lübnanlılar otobüse bindiler fakat İsraillilerin binmesine izin vermediler.
Üçüncü olayda ise Suudi Arabistanlı
judocu, çıktığı müsabakada İsrailli ile karşılaşmamak için birinci raunttan sonra
sahayı bilinçli olarak terk etti.
Şalom gazetesi bu üç olaydan İsrailli
sporcuları sorumlu tutarak “Araplar, İsraillileri utandırdı” şeklinde
yorumladı.
Gelen tepkiler üzerine Şalom Gazetesi bir
“bir tercüme hatası oldu, kusura bakmayın” şeklinde açıklamada bulunarak
başlığı “2016 Rio’da Araplar, üç defa İsraillilere karşı sporcu ruhuna
uymayan hareket yaptı” şeklinde değiştirdi.
Şalom Gazetesinin özrü kabahatinden
büyük. Kabul edilecek gibi değil.
Dünyanın önde gelen haber siteleri bu resmi 100 yıllık İsrail - Arap ilişkilerinin resmi diye yorumladı... |
Bu noktada bir başka konuya dikkatinizi
çekmek istiyorum. Eleştirebiliriz, bizi de eleştirebilirler… Ama bunun da bir
sınırı var. Eleştiriler ne yazık ki, bazen haddini aşıyor. Amacını aşan hatta hakaretlere
varan eleştiriler, hiçbir amaca hizmet etmiyor. Olayın kendisi tartışılacağı
yerde “hakaretler” tartışılmaya başlanıyor.
Eleştirilerde hakaret kabul edilemez. Ne
gazete konusunda, ne de başka herhangi
bir konuda eleştiri yaparken hakaret etmek, yakışıksız ifadeler kullanmak
kanımca hiç doğru değil. Bu şekildeki
anlatımlar, birbirimizi “ötekileştirmekten” başka hiçbir işe yaramıyor.
Sanki kendi aramızda yeni bir çeşit “antisemitizm” doğuruyoruz. Yahudi Yahudi’ye
karşı… Gerek sosyal medyada, gerekse mail gruplarında yöneticilere sorumluluk
düşmekte. Lütfen “uyarılarınızı” gecikmeden yapın ve hatta “yaptırım”
uygulanması gerekiyorsa çekinmeyin.
Ve okuyucular… Lütfen sizler de bu
hoşgörüsüz ifadelere karşı tepkilerinizi dile getirin. Bu konuda herkese iş
düşüyor.
Gazetecilik çok önemli bir iş.
Sorumluluğu var. 1934 Trakya olaylarında basının çok büyük rolü olduğunu artık
neredeyse hepimiz biliyoruz. . Aynı şekilde 6-7 Eylül yağması da gazetelerin
olayı tetiklemesi ile başladı. Watergate skandalını ortaya çıkaran gazeteciler,
Amerikan başkanını bile koltuğundan ettiler. Çağdaş düşünürler, demokrasilerde
kuvvetler ayrlığını tanımlarlarken artık yasama, yürütme ve yargının yanında
basını da saymaktalar. Yazanların “ne yazdıklarına” çok dikkat etmeleri
gerekmekte...
Aşağıda, “gazetecilik ruhu” üzerine birkaç satır bulacaksınız. Paylaşmak
istedim…
1932 yılında Gershon Agron tarafından
kurulan Palestina Post gazetesinin o yıllarda Yahudilerin hayatında çok önemli
bir rolü vardı. Gündelik hayatın değişmez bir parçasıydı. Yahudiler haberleri
bu gazeteden takip ediyorlardı. Palestina Post bir Yahudi gazetesi olmasına
rağmen tarafsız kalmaya çalışıyor hatta yer yer Yahudilerin gerçekleştirdiği
direniş hareketlerini de eleştirmekten geri kalmıyordu.
Gazetenin
başmürettibi Shimson Lipshitz idi. Çatışmaların çok yoğunlaştığı 1948 yılının 2
Şubat akşamı evde karısıyla işe gitme konusunda tartışma yaşıyordu.
-Bu
akşam dışarı çıkmayacaksın.
Shimson
karısının emirlerine karşı çıkacak biri değildi. Üstelik karısı haklı idi. Evi ile işi arasındaki
500 metreyi Arap nişancılarına yakalanmadan geçmek neredeyse imkânsızdı.
Ama Shimson gitmekte kararlı idi.
Ama Shimson gitmekte kararlı idi.
-Kurulduğu
günden bugüne kadar gazetedeki işimi hiç aksatmadım. Araplar yüzünden de aksatmaya hiç niyetim yok.
Gidiyorum.
Aynı
saatlerde Naziler tarafından eğitilmiş olan
“mühendis” lakaplı Arap Fevzi El Kutup
hazırladığı 500 kg’lık bombayı İngiliz polis kamyonetine yükler. Satın alınmış İngiliz polis komiseri Eddie
Brown ile İngiliz ordusunda onbaşı olan Peter Marsden, aracı şehrin merkezine
götürmek için yola çıkarlar. İngiliz kontrol noktasını sorunsuzca geçerler.
Kamyon Yafo bulvarından geçerek Hassolel sokağına dalar ve Palestina Post Gazetesinin
önüne park eder. Arkadan başka bir arabayla gelen Ebû Halil Genno kamyonetin
yanına gider ve fitili ateşler. Uzaklaşır uzaklaşmaz, müthiş bir patlama olur.
Adeta şehir yerinden sarsılır.
Patlamayı
duyan gazeteci Ted Lorie gazeteye doğru koşmaya başlar. Bir adamın feryadını işitir.
-Aman
tanrım, Postu havaya uçurdular…
Gazete
binasına vardığında yazı işleri bölümünden alevler fışkırdığını görür.
Dumanlardan kapkara hale gelmiş olan merdivenlerden meslektaşları kanlar
içerisinde dışarı çıkmaktadırlar. Derhal kurtarma çalışmalarını denetlemeye
başlar. Bu sırada bir elin koluna yapıştığını fark eder. Vakit gece yarısı
olmasına rağmen, karısı olay yerine gelmiştir.
-Ted
gazeteyi nasıl çıkartacaksın?
-Ne
gazetesi be?
-Bana
bak, Araplar seni öldüremediler ama bu gazete yarın çıkmazsa seni ben
öldürürüm.
Ted karısının haklı olduğunu hissetti.
Post sabahleyin okuyucusu ile buluşmalıydı. Komşu binaların birinde yer
keşfetti. Yazı işlerini derhal oraya yerleştirdi. Bir saat aradıktan sonra “kurtarıcı”
bir matbaa buldu. Sabahın altısında, Kudüs halkı ile günlük buluşmasına
sadık kalan Post, sokaklarda
satılıyordu. Tek yapraklı sefil bir gazeteydi. Ama başlığını gururla taşıyordu.
Palestina Post… Araplar şehrin göbeğine büyük bir darbe indirmişler, gazete
binasını havaya uçurmuşlar, fakat Palestina Postu susturamamışlardı. 1950
yılında adını Jerusalem Post olarak değiştiren gazete yayın hayatına hala devam
etmektedir…
Başmürettip Shimson’u karısı Haddasah
hastanesinde buldu. Shimson ağır yaralıydı. Ne yazık ki, bundan sonraki
hayatını yarı kör olarak sürdürecekti. Fakat Shimson intikamını müthiş bir
şekilde alır. Yahudi devletinin kuruluş haberinin manşetini kendi elleriyle dizer.
Paranın satın aldığı iki hain İngiliz’i, İsrail
oğullarının genç fedaileri Kahire’de yakalarlar ve sıkıştırdıkları bir delikte cezalarını
keserler. Taa o zamandan beri bilinir ki, İsrail oğulları er ya da geç hesabı
kapatırlar…
Gazetecilik yapan Yahudiler, mesleğinizi
dünyanın neresinde yapıyorsanız bilin ki; yazdıklarınızı okuyan biz kardeşleriniz,
sizlerden işinizi böyle bir ruhla yapmanızı ve bu tarihe layık olmanızı
bekliyoruz…
Bu haftalık da bu kadar sevgili
kardeşlerim, yeğenlerim ve dostlarım…
Sevgiyle kalın, hoşça kalın…
Aaron Baruch (Ankaralı)
Kaynakça
: Kudüs…Ey Kudüs…Dominique
Lapierre – Larry Collins .
Vikipedia ansiklopedisi .