19 Ağustos 2016 Cuma




Sevgili kardeşlerim, 
yeğenlerim ve 
dostlarım,


Bu hafta Şalom gazetesi “2016 Rio’da Arap sporcular İsrailli rakiplerini üç defa utandırdı” şeklinde bir başlık attı. Bunu okuyan Yahudiler çok büyük tepki gösterdiler.
Bu başlık hangi haberler üzerine yapıldı, önce ona bir göz atalım.  
Birinci olayda İsrail ve Mısırlı judocular karşı karşıya geldiler. Maçı İsrailli kazandı ve rakibine dostane bir şekilde elini uzattı. Fakat Mısırlı, İsraillinin elini havada bırakarak sporculuk ruhuna aykırı bir şekilde minderi terk etti… Mısırlı yetkililer tepkilerini, sporcularını derhal Mısır’a geri göndermekle gösterdiler.
İkinci olayda, olimpiyat komitesi Lübnanlı sporcularla İsrailli sporculara birlikte bir otobüs tahsis etti. Lübnanlılar otobüse bindiler fakat İsraillilerin binmesine izin vermediler.
Üçüncü olayda ise Suudi Arabistanlı judocu, çıktığı müsabakada İsrailli ile karşılaşmamak için birinci raunttan sonra sahayı bilinçli olarak terk etti.
Şalom gazetesi bu üç olaydan İsrailli sporcuları sorumlu tutarak “Araplar, İsraillileri utandırdı” şeklinde yorumladı.  
Gelen tepkiler üzerine Şalom Gazetesi bir “bir tercüme hatası oldu, kusura bakmayın” şeklinde açıklamada bulunarak başlığı “2016 Rio’da Araplar, üç defa İsraillilere karşı sporcu ruhuna uymayan hareket yaptı” şeklinde değiştirdi.
Şalom Gazetesinin özrü kabahatinden büyük. Kabul edilecek gibi değil.

Dünyanın önde gelen haber siteleri bu resmi 100 yıllık
İsrail - Arap ilişkilerinin resmi diye yorumladı...
Bu noktada bir başka konuya dikkatinizi çekmek istiyorum. Eleştirebiliriz, bizi de eleştirebilirler… Ama bunun da bir sınırı var. Eleştiriler ne yazık ki, bazen haddini aşıyor. Amacını aşan hatta hakaretlere varan eleştiriler, hiçbir amaca hizmet etmiyor. Olayın kendisi tartışılacağı yerde “hakaretler” tartışılmaya başlanıyor.
Eleştirilerde hakaret kabul edilemez. Ne gazete konusunda,  ne de başka herhangi bir konuda eleştiri yaparken hakaret etmek, yakışıksız ifadeler kullanmak kanımca hiç doğru değil.  Bu şekildeki anlatımlar, birbirimizi “ötekileştirmekten” başka hiçbir işe yaramıyor. Sanki kendi aramızda yeni bir çeşit “antisemitizm” doğuruyoruz. Yahudi Yahudi’ye karşı… Gerek sosyal medyada, gerekse mail gruplarında yöneticilere sorumluluk düşmekte. Lütfen “uyarılarınızı” gecikmeden yapın ve hatta “yaptırım” uygulanması gerekiyorsa çekinmeyin.
Ve okuyucular… Lütfen sizler de bu hoşgörüsüz ifadelere karşı tepkilerinizi dile getirin. Bu konuda herkese iş düşüyor.
Gazetecilik çok önemli bir iş. Sorumluluğu var. 1934 Trakya olaylarında basının çok büyük rolü olduğunu artık neredeyse hepimiz biliyoruz. . Aynı şekilde 6-7 Eylül yağması da gazetelerin olayı tetiklemesi ile başladı. Watergate skandalını ortaya çıkaran gazeteciler, Amerikan başkanını bile koltuğundan ettiler. Çağdaş düşünürler, demokrasilerde kuvvetler ayrlığını tanımlarlarken artık yasama, yürütme ve yargının yanında basını da saymaktalar. Yazanların “ne yazdıklarına” çok dikkat etmeleri gerekmekte... 
Aşağıda, “gazetecilik ruhu”  üzerine birkaç satır bulacaksınız. Paylaşmak istedim…
1932 yılında Gershon Agron tarafından kurulan Palestina Post gazetesinin o yıllarda Yahudilerin hayatında çok önemli bir rolü vardı. Gündelik hayatın değişmez bir parçasıydı. Yahudiler haberleri bu gazeteden takip ediyorlardı.  Palestina Post bir Yahudi gazetesi olmasına rağmen tarafsız kalmaya çalışıyor hatta yer yer Yahudilerin gerçekleştirdiği direniş hareketlerini de eleştirmekten geri kalmıyordu.
Gazetenin başmürettibi Shimson Lipshitz idi. Çatışmaların çok yoğunlaştığı 1948 yılının 2 Şubat akşamı evde karısıyla işe gitme konusunda tartışma yaşıyordu.
-Bu akşam dışarı çıkmayacaksın.
Shimson karısının emirlerine karşı çıkacak biri değildi. Üstelik karısı haklı idi. Evi ile işi arasındaki 500 metreyi Arap nişancılarına yakalanmadan geçmek neredeyse imkânsızdı.
Ama Shimson gitmekte kararlı idi. 
-Kurulduğu günden bugüne kadar gazetedeki işimi hiç aksatmadım.  Araplar yüzünden de aksatmaya hiç niyetim yok. Gidiyorum.
Aynı saatlerde Naziler tarafından eğitilmiş olan   “mühendis”   lakaplı Arap Fevzi El Kutup hazırladığı 500 kg’lık bombayı İngiliz polis kamyonetine yükler.  Satın alınmış İngiliz polis komiseri Eddie Brown ile İngiliz ordusunda onbaşı olan Peter Marsden, aracı şehrin merkezine götürmek için yola çıkarlar. İngiliz kontrol noktasını sorunsuzca geçerler. Kamyon Yafo bulvarından geçerek Hassolel sokağına dalar ve Palestina Post Gazetesinin önüne park eder. Arkadan başka bir arabayla gelen Ebû Halil Genno kamyonetin yanına gider ve fitili ateşler. Uzaklaşır uzaklaşmaz, müthiş bir patlama olur. Adeta şehir yerinden sarsılır.  
Patlamayı duyan gazeteci Ted Lorie gazeteye doğru koşmaya başlar.  Bir adamın feryadını işitir.
-Aman tanrım, Postu havaya uçurdular…
Gazete binasına vardığında yazı işleri bölümünden alevler fışkırdığını görür. Dumanlardan kapkara hale gelmiş olan merdivenlerden meslektaşları kanlar içerisinde dışarı çıkmaktadırlar. Derhal kurtarma çalışmalarını denetlemeye başlar. Bu sırada bir elin koluna yapıştığını fark eder. Vakit gece yarısı olmasına rağmen, karısı olay yerine gelmiştir.
-Ted gazeteyi nasıl çıkartacaksın?
-Ne gazetesi be?
-Bana bak, Araplar seni öldüremediler ama bu gazete yarın çıkmazsa seni ben öldürürüm.
Ted karısının haklı olduğunu hissetti. Post sabahleyin okuyucusu ile buluşmalıydı. Komşu binaların birinde yer keşfetti. Yazı işlerini derhal oraya yerleştirdi. Bir saat aradıktan sonra “kurtarıcı” bir matbaa buldu. Sabahın altısında, Kudüs halkı ile günlük buluşmasına sadık kalan Post,  sokaklarda satılıyordu. Tek yapraklı sefil bir gazeteydi. Ama başlığını gururla taşıyordu. Palestina Post… Araplar şehrin göbeğine büyük bir darbe indirmişler, gazete binasını havaya uçurmuşlar, fakat Palestina Postu susturamamışlardı. 1950 yılında adını Jerusalem Post olarak değiştiren gazete yayın hayatına hala devam etmektedir…


Başmürettip Shimson’u karısı Haddasah hastanesinde buldu. Shimson ağır yaralıydı. Ne yazık ki, bundan sonraki hayatını yarı kör olarak sürdürecekti. Fakat Shimson intikamını müthiş bir şekilde alır. Yahudi devletinin kuruluş haberinin manşetini kendi elleriyle dizer.


Paranın satın aldığı iki hain İngiliz’i, İsrail oğullarının genç fedaileri Kahire’de yakalarlar ve sıkıştırdıkları bir delikte cezalarını keserler. Taa o zamandan beri bilinir ki, İsrail oğulları er ya da geç hesabı kapatırlar…
Gazetecilik yapan Yahudiler, mesleğinizi dünyanın neresinde yapıyorsanız bilin ki; yazdıklarınızı okuyan biz kardeşleriniz, sizlerden işinizi böyle bir ruhla yapmanızı ve bu tarihe layık olmanızı bekliyoruz…
Bu haftalık da bu kadar sevgili kardeşlerim, yeğenlerim ve dostlarım…
Sevgiyle kalın, hoşça kalın…
Aaron Baruch  (Ankaralı)

Kaynakça  :       Kudüs…Ey Kudüs…Dominique Lapierre – Larry Collins .

Vikipedia ansiklopedisi .